SimbiyoZ – Bebeklik – 4.Bölüm – Kutsanma


İsteyen wattpad üzerinden de okuyabilir. buradan okumak istiyorsanız en azından girip okunma sayısını arttırabilirsiniz ona da yardımcı olur hem. İşte link – Link yazısına tıklamanız kafi 😀 + atg de çok az kaldı ben bile bunaldım cidden

 

Eren sabahtan beri annesinin saçlarını düzeltmekle uğraşını izliyor ve bıkkınca dayanmaya çalışıyordu.

Yanda oturan dedesi oldukça muzip bir gülüşle düşüncelere dalmış, küçük çocuğa yardım etmeyi unutmuştu. 50 lerinin sonu 60 ların başında gözüken yaşlı adam torununa bakıp bakıp gülümsüyor ve umutla içinden geçen şeylerin gerçekleşmesini umuyordu. Özellikle torununun iyi bir toteme sahip olması için adam resmen tüm tanrılara dua etmiş, hatta dua etmeye 2. kez baştan bile başlamıştı. Özellikle en çok güvendiği savaş tanrıçası Arya’ya ve Şans tanrısı Oz a çok fazla dua ediyordu. Çocukluğunda kendi kutsamalarında da onlara dua etmiş ama iyi bir sonuç alamamıştı. Ama torununa yardım edip hatalarını telafi etmeleri için oldukça ümitliydi.

Erenin görüntüsünden sonunda memnun kalan Yuzu rahat bir nefes alarak evden çıkabileceklerine karar verdi. İki yetişkin baba kız da oldukça heyecanlıyken Eren bir şeyler döndüğünü biliyor ama tam olarak detayı bilmiyordu.

“Bir düğüne götürüyorlar kesin beni. Oldum olası düğünleri sevmedim şimdi tekrar bulaştık bu işlere. Bitmedi gitti şu hayatın bana attığı kazıklar be abi….” Eren içinden bunları geçirirken eliyle de annesinin arkadan özenle ördüğü saçlarına dokundu. Esen rüzgarın bile savuramadığı kadar saçı vardı artık. Arkasında oluşmuş küçük örgüde yer yer beyaz tutamların olduğu simsiyah saçlar gözüküyordu.

Eren artık 2 yaşındaydı. Upuzun saçları son bir senede o kadar hızla uzamıştı ki görenler şaşkındı. Ayrıca boyu ve vücudu 2 yaşında bir bebek için normal olsa da vücudunu kullanmadaki dengesi ve mükemmelliyeti hiçte yaşıtı çocukların sahip olabileceği gibi değildi. Oldum olası Eren köydekiler için “Garipti” ve bu sene de bu gerçek değişmemişti.

Eren köyün merkezine kadar yürüyüp sonra annesinin elini çekiştirerek kollarını açtı. Açıkça beni kucağına al diyordu. Yavaşça eğilen annesinin kucağına çıkıp nereye gittiklerine daha rahat baktı. Köyün çıkışında bir sürü insan ormana doğru gidiyordu.

Birkaç dakika sonra annesi ve dedesiyle köyden çıkmış ormana doğru uzanan köprüyü geçmişti. Herkes sessizce ormanın kenarındaki yoldan yukarı çıkıyordu. Yaklaşık 500 metre kadar ilerde oluşmuş açıklıktan ormanın içine doğru giren ince bir yol gözüktü.

Aşırı sıkı ağaçların olduğu ağaçlığın arasındaki uzun ince bir açıklıktı ve koridoru andırıyordu. Koridor çok fazla içeri girmemiş sonra sağa, dönmüştü. Birkaç adımlık aralıktan bu sefer tekrar ormanın iç tarafına bir dönüm noktası vardı ve bu böyle sürdü. Sürekli olarak zikzaklar çizerek ya yukarı yöne yada iç tarafa yürüyorlar ve ormanın içindeki belli bir noktaya yürüyorlardı.

Bunu birkaç kere yaptıktan sonra son kez sola döndüler ve kocaman bir açıklığa geldiler. İçerisi aynı bir ev gibi kapalıydı. Yusyuvarlak ve girdikleri nokta hariç başka giriş çıkışı olmayan bir yerdi.
Kalın ve upuzun ağaçların arasından bir insanın yanlamasına geçebileceği kadar açıklıkla dizilmiş ve bu yuvarlak alanı kapatmıştı. Bu ağaçların bu kadar mükemmel bir yuvarlak oluştursun diye hangi deli tarafından dikildiğini Eren çok merak ediyordu.

Ayrıca bununla da bitmiyordu. Tepelerindeki tavan da ağaçların üstlerindeki yapraklar aynı bir caminin tavanı gibi yuvarlağımsı(kubbe) şekildeydi. Yapraklar ve dallar içeri tek bir yerden bile girmiyor sadece yer yer aşağı 5-10 santim sarkmış sallanan sarmaşıklar gözüküyordu. Güneş ışığı çok hafifçe kubbenin arkasından belliydi ve içeriyi loş ama yeterince aydınlatan bir ışıkla kaplıyordu.Burası insan elinden çıkamayacak kadar mükemmel ve garip bir auraya sahipti. İnsanın içinde huşu uyandırıyordu.

Alanın ortası hariç her yerine dağılmış insanlar vardı. Pek çok köylü yere oturmuş çember oluşturmuşlardı. Erenden başka köyde bulunan 2 küçük çocuk daha vardı. İkisi de parlayan çok hoş sarı saçlara sahipti ve insanların oluşturduğu çemberin ortasında küçük bir kayanın yanında oturtulmuşlardı.
Eren Yuzunun da çemberin merkezine yürüyüp kendini ortaya bırakmasına izin verdi. Annesi küçük bir gülümsemeyle Erenin kulağına eğildi, “burada bekle Han” ve sıran gelince diğer çocukların yaptıklarını yap. ”

Eren biraz daha zaman geçtiğinde kendi ismi olarak “Eren” i kullanmak istediğini söylemek istese de şimdilik annesinin seçtiği isme sesini çıkamamıştı. Oldukça havalı bir isim olması da Erenin işine geliyordu.

“Han”

Ama kendi alıştığı ismin yerini de tutmuyordu tabi ki. Annesine beklemediği kadar bağlanmıştı.

Yuzu yüzündeki gülümsemeyle içindeki endişeyi gizlemeye çalışarak babasının yanına gitti. Kendi çocukken de buraya getirilmiş ve kutsamaya katılmıştı.

“Kutsama” konuşabilmeye başlamış her çocuğun en az bir kez girebileceği bir şeydi. Bir çeşit çocukların içinde saklı olabilecek şeyleri bulup ortaya çıkarmaya yarıyordu. Ama çocuklar konuşmaya başlamış olmalı ve genellikle en az 2 yaşında olmalıydı.

Yuzu o sene erken davranıp henüz 2 yaşına giren Erenin de kutsamaya katılmasını istemişti. Ama şimdi diğer çocukların yaşlarını görünce içinde küçük bir tereddüt oluştu.

Diğer çocuklardan büyük olanı olan kız 4, oğlan ise 3.5 yaşındaydı ve olayın farkındaydılar. Ne olacağını biliyor gibi sıkıntısız bekliyorlardı. Sadece kızda gözle görülür bir heyecan vardı ama hiçte korkuya benzemiyordu.

Genelde aileler, çocukların bu kutsamanın ne olduğunu bilerek bu ağaçlığa gelmelerini istiyorlardı. Her çocuk için hayatları boyunca unutmayacakları bir anı olmalıydı. Bu yüzden çocuklar çok küçük yaşlarda getirilmezdi. Diğer türlü çocuklar büyüyünce ailelerini suçlayabilir ve kızabilirdi. Ne de olsa kutsama önemli bir andı.

Herkes Ereni küçük görmesine rağmen Erenin bakışlarında hiç te, bir şeyi anlamayan bir çocuğun bakışları yoktu. Evet 2 yaşındaydı ama yanındaki diğer iki çocuktan sadece vücut olarak küçüktü. Bakışları zeka parıltısıyla doluydu. Görünüşe göre hemen olayı kavramış ve sabırlı gözlerle bekliyordu.

Eren kendi kendine düşündü, “Burası sihirli bir dünyaya benziyor. Annem dahil köylülerin kulaklarının uzun olmasından belli. Ayrıca bu “kutsamayla” ya da “içimizde olabilecek şeyler” derken ne kastediyorlar ? Merak etsem de sorarak cahil gözükmek istemiyorum. Acaba annem neden bunu bana açıklamadı.”

Yuzu’ya bakarak kaş göz işaretleri yapan Eren meraktan ölüyordu. Eski hayatında okuduğu kitaplardan bilim kurguyu severdi. “Acaba sihirli bir şeyler mi görücem.” Eren bir an önce olayın başlamasını istedi. Ama belli ki köydeki herkesin gelmesini bekliyorlardı.

On dakika kadar sonra köydeki herkes gelmiş çember halinde çocukların etrafını sarmıştı. Ve görünüşe göre hepsi de heyecanlıydı. Eren olayın ne olduğunu iyice merak ediyordu.

Köyün Yöneticisi girişe yakın bir yerden birden belirdi ve çocuklara doğru yürüdü. İnsanlar onun geçmesi için kısa süre iki yana ayrıldılar ve hemen sonra çember tekrar kapanmıştı. Yönetici Munmer yavaş adımlarla çocukların yanına gelip birkaç saniye kendini hazırlıyormuş gibi bekledi. Ve olabildiğince sesini artırmaya çalışarak gür bir sesle konuşmaya başladı.

” Bugün burada olmamızın sebebi, kendini bizim için feda eden eski tanrılara ve şu an bizleri tehlikelerden koruyan aramızdakilere, saygılarımızı sunmaktır.”

Kalabalıktaki herkes bir kere ıslık çaldı. İlk başta kulağı sızlayan Eren insanların bu hareketi saygı göstermek ve onayladıklarını göstermek için yaptıklarını anladı. Yüzlerinden okunabiliyordu.

Yönetici hemen devam etti, “En eski tanrı olan yaratıcı Atlas dünyadaki insan türlerinin yaratıklara, şeytanlara ve hatta meleklere karşı çok zayıf olduğunu gördü ve bizimde kendimizi koruyarak, yaşadığımız dünyadaki gücü anlayabilmemizi sağlamak için bu sunakları yarattı! Aynı bizden önceki atalarımız gibi bizde bu sunakta değerimizi ölçüp güce sahip olup olmadığımızı test ettik.”

Yönetici bu sözden hemen sonra gözlerini çocuklara çevirip sağ eliyle onları işaret etti.

“Artık bugünde yeni bir neslin test edilişini izleyip tanrıların bizim için en iyisini düşündüğüne inanarak beklemeliyiz. Biz onların nesliyiz ve bizim yok olmayıp iyi hayatlar yaşamamız için bizlere hep yardım edicekler!”

Eren “onların nesliyiz” sözünü ilk başta anlamasa da sonradan tanrıların kast edildiğini anladı.Tüm konuşmanın Yönetici tarafından yazılıp yazılmadığından şüphelendi, çünkü dediği şeyler gerçekse, kendi bile daha havalı ve etkileyici bir konuşma hazırlayabilirdi. Ama ses tonuyla adamın konuşurkenki tonlamalarından genede hoş bir konuşma olduğunu kabul etti.

Birkaç saniye geçince herkes tekrar aynı anda ıslık çaldı. Çınlama bu sefer çok fazlaydı. Eren in kulakları rahatsız olmuştu. Ama asıl sıkıntılı şey yöneticinin yanına gelen bir kadının elindeki örtüyü açıp ortaya bir bıçak çıkarmasıydı. Kocaman bir bıçak!

Eren ufacık vücuduyla yerde oturduğundan ve hala bir bebek olduğu için normal boydaki bıçağı devasa boyutlarda görüyordu. Kadın bıçağı yöneticiye teslim etti ve örtüyü katlayarak yerine döndü.

Artık herkes çocuklara ve yöneticiye odaklanmıştı. Yönetici en büyük yaştaki kıza odaklanıp seslendi.

“Wyen gel bakalım buraya.

Eren hafiften korkuyordu…

SimbiyoZ – Bebeklik – 4.Bölüm – Kutsanma” üzerine 9 yorum

  1. ben 99 yap dedım bırak yarın at ama sen 99.9 yaptın oldumu sımdı 😦 novelin en son cumlesınımı cevıremedın ne yaptın 😀

    Beğen

Yorum bırakın